Foucault'yu Sayıklamak - Patricia Duncer | Kitap Yorumu + Alıntı
Herkese merhabalar :)
Diğer okuduğum kitaplardan farklı bir kitapla karşınızdayım. Aslında bu kitaba yorum girmek gibi bir niyetim yoktu fakat kendime "Bu kadar etkilendiğin ve sevdiğin bir kitaba yorum girmezsen hem kitaba hem de sana haksızlık olur." dedim. Cidden büyük haksızlık olurdu. Bu yorumumu diğerlerinden biraz daha farklı yapmayı planlıyorum. (Umarım başarılı olabilirim.)
Aslında her şey bir doktora teziyle başlıyor tıpkı kitabın arkasında da dediği gibi. Bir öğrencinin ( inanın kitabın içinde adı geçmiyordu ya da ben dikkat etmedim.) doktora tezinde Paul Michel ve Foucault'yu araştırması isteniliyor. Aslında konusuna çok da girmek istemiyorum. Ama azıcık anlatmam gerektiğini biliyorum. Öğrenci araştırmalar yapıyor Foucault ve Paul Michel hakkında.. Birkaç bir şey fark ettiğinde sevgilisi ona büyük ölçüde yardım ediyor. Onunla birlikte yaptıkları araştırmalar sonucunda Paul Michel'in bir Tımarhane'de tutulduğunu öğreniyorlar ve kitaptaki karakterimiz (sanırım ona bir isim bulmalısınız okurken) onu oradan çıkartmak için yanına gidiyor ve bütün ipler burada kopuyor... Bana göre kitabın kilit noktası Paul ve öğrencinin tanışmasıydı.
Kitapta en sevdiğim şeylerden biri ise Paul Michel'in yazmasına ilham olan şeyin okurların olmasıydı. Okurunu kaybetme korkusu..
Bununla ilgili çok güzel alıntılar işaretledim. Onun için okuru (Foucault ) sadece okur değildi. Aşkıydı. Kitabın içinde birkaç mektup vardı ki ben hikayeler içinde mektup okumaya bayılırım ki bunlar sıradan mektuplar değil tabii ki.. Duygu yüklü ve yoğun mektuplar...
***
Bunun dışında;
Kitabın içinde birkaç Almanca ve bir sürü Fransızca kelime geçiyor. İnanır mısınız Foucault'nun okunuşunu gidip Fransızca öğretmenime sordum. Fuko olarak okunuyormuş. :)
Sizinle hoşuma giden birkaç alıntıyı da paylaşmak istiyorum.
"Bana en çok kimi sevdiğimi hiç sormadınız. Cevabını zaten biliyorsunuz, hiç sormamış olmanız bundan. Ben hep sizi sevdim."
***
"So geben sie gedankengreiheit" (Bize düşünce özgürlüğü verin.)
***
"...neden bu kadar önemsiyorsun ki?"
"İnsan birini sevdiğinde, onun nerede olduğunu, başına neler geldiğini öğrenir. Ve gerektiğinde onu kurtarmak için kendini riske atar."
***
"Biri risk alırı, öbürü o risk için ödenecek bedeli hesaplar."
***
"Bana en çok neden korktuğumu soruyorsunuz. Cevabını zaten biliyorsunuz, yoksa sormazdınız. En büyük korkum, okurumu, kendisi için yazdığım adamı kaybetmek. Benim en büyük korkum, günün birinde, hiç ummadığım bir anda sizi kaybetmek."
***
"Je t'aime a la folie" (Sana deli gibi aşığım.)
***
"J'ai leve la tete et j'ai vu personne." (Başımı kaldırdım ve hiç kimse yoktu.)
***
"Vive moi" (Yaşa beni.)
Alıntılar bu kadar. Aslında daha fazla alıntı çıkartmıştım ama başını okumadan sizlere anlamsız geleceğini düşündüğüm için onları koymaktan vazgeçtim.
Kitabın sonuna gelirsek aslında öğrencinin biraz haksızlığa uğradığını düşünüyorum. Kendimi onun yerine koyduğumda kandırılmış gibi hissettim. Burada biraz spoiler vereceğim üzgünüm ona göre devam etmenizi öneriyorum..
Germanist (Sevgilisi ki okuduğunuzda ne kadar sevgili durumunda olduğunu göreceksiniz) resmen onu salak yerine koyuyordu. Ona ulaşması için yardım etti. Öğrenci bunu öğrendiği halde ona hesap sormadı burada ona epey saydırdım. Paul Michel'i tanıdığı halde ondan gizledi. Sonunda Paul Michel için bir mektup yazdı ve ikisini de anlattığını söylemişti. Bana göre o mektup sadece Germanist'in duygularını yansıtıyordu.
Kitabı bitirdiğimde saçma sapan bir döngü içinde tıkılıp kalmışım gibi hissettim. Kitabın içine girip birçok şeyi değiştirmek istedim. Böyle bitemezdi en azından benim için böyle bitmemeliydi.
En çok sonunu değiştirmek istedim. Boğazımdaki düğümleri belki bu şekilde giderebilirim. Sanırım bitirdiğimde içimde koca bir boşluk oluşturan nadide kitaplardan biriydi ve bana çok şey kattığını düşünüyorum.
Hiç yorum yok: