GKBT. 3. Tur | Hatice Üzgül | Röportaj
1-
Bize
biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Hatice Üzgül kimdir, neler
yapar?
İstanbul doğumlu bir Sivaslıyım. İstanbul’da sadece doğmakla
kalmadım İstanbul Üniversitesi’ni bitirinceye kadar eğitimimi de bu şehirde
aldım. Bu şehirde reklamcı oldum, bu şehirde plaza dünyasının içinde
yoğuruldum. Yıllarım reklam yazarı olarak geçti, gitti. Elbette reklamcılığın
bana kattığı bir şeyler de vardı. Şimdi aklıma gelmiyor ama önemli şeyler
olmalıydı bunlar. Ancak bir an geldi, reklamcılığın neler götürebildiğini de
gördüm. İstanbul defterini de reklamcılık defteriyle birlikte kapattım. Ankara’ya
göçtüm. Konar-göçer bir ruhum olduğunu söylemek zorundayım. Ankara’da Avrasya
Yazarlar Birliği ile tanıştım. Hikaye atölyesinde yazarlık eğitimi aldım. Şimdi
ise tek mesleği yazarlık olan biriyim. “Gece Yolcusu” isimli bir öykü kitabım,
iki tane de romanım basıldı. Basılma sırasını bekleyen bitmiş bir romanım daha
mevcut.
2- Efsane romanları yazmaya nasıl başladınız?
Çocukluğumdan itibaren efsanelere ilgi duyarak başlamışım aslına
bakacak olursanız. Her gece yeğenlerime yatmadan anlattığım destanlarla da
kendimi beslemişim. İş roman yazmaya gelince, o ana kadar içimde biriktirdiğim
hassasiyetler gün yüzüne çıktı. Unutulmaya yüz tutan efsanelere duyduğum hüzün,
bana bu sorumluluğu aşıladı. Yazacaksam bunları yazmalıyım dedim.
3- Günümüzde bildiğiniz üzere romantik tarzda kitaplar daha fazla okunuyor. Kitaplarınızın okunmayacağı kaygısı yaşadınız mı?
Böyle bir kaygıyla veya “çok satma” hayaliyle yazmayı doğru
bulmuyorum. Yazarlığa heveslenen yeni gençlere verdiğim naçizane bir abla
tavsiyesi vardır. “Önce kendinizi tanıyın. İçinizdeki dinamikleri bilin. Siz
neyin kalemi olabilirsiniz onu tartın. Hayal dünyanızda ne var? Duygularınız
sizi nereye götürüyor? Kaleminizden ne damlar? Bunu bilmek gerek.” derim her
zaman. Çünkü bir insanın özünden doğan kaynak, başka bir insanın özünü yakalar.
Siz kendinizi ne kadar iyi anlatabilirseniz, okuyan o satırlarda kendisini bir
o kadar net bulur. Bu da çok önemli bir şeydir.
“Aman herkes aşk romanı okuyor. Ben de yazarsam çok satarım.”
diye düşünmek bana göre değil. Kar amacı güden bir iş adamı veya işletmeci
değilim ben. Böyle düşünen bir kişi sanatçı değildir. Olsa olsa, yaptığı işe ve
okuyucuya saygısı olmayan; okuyucuyu müşteri olarak gören bir zihniyettir.
Benim tek kaygım, daha iyi bir yazar olabilmek üzerine kuruludur.
4 - Bir efsanenin parçası olma şansınız olsaydı bu hangi efsane olurdu?
Okuduğum ve yazdığım her efsanenin bir parçası olabilmek için
kalemi elime alıyorum ben. Ama illa tek bir efsane ismi söylememi isterseniz,
Anka Kuşu’nun (Yazdığım üçlemenin son kitabı olacak basıldığında) bir parçası
olmak isterdim.
5- Kitaplarınızı yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Sinan Kürşat
Reisoğlu’ndan ve rüyalarımdan... Şu an yaşamaya başladığım köyümden alıyorum.
Havasında, suyunda, toprağında, taze meyvesinde ve mahsulünde ilham var
6- Yazdığınız tarz epey bir araştırma gerektiriyor sanırım. Bu araştırma için kendinize ne kadar bir süre tanımlıyor ve yazmaya başlıyorsunuz?
Araştırma için süre koymak çok yanlıştır. Kurgu için gereken
cevapları bulana kadar, birçok kaynağı elden geçiriyorum. Aklımda soru işareti
kalmayıncaya kadar uğraşıyorum. Bütün bilgiler günümüze ulaşamamış olabilir, o
zaman hayal gücüm kendi araştırmasına başlıyor. En keyifli kısım da burası
oluyor.
7 - Ve en merak ettiğim şeylerden biri ilk kitabınızı elinize aldığınızda neler hissettiniz?
“Nerede kaldım ben bugüne kadar?” düşüncesinin bir an zihnimde
çakmasına müteakip sıcak bir “hoş geldin” kutlaması yaptı bütün duygularım.
Yeni bir kimlik edinmiştim artık. Coşku seli damarlarımda akarken, pencereden
içeri dolan rüzgar saçlarımı bile kıpırdatamıyordu sanki. Siz bir yazarın sakin
ve durgun görünmesine asla aldanmayın. Sadece içimizdeki duyguları beden
dilimize yansıtmaya kalksak bize deli diyebilirsiniz.
8- Okumayanlar için kitaplarınızı nasıl anlatırsınız?
Bilindik bir efsanenin, dinler tarihini anlatan tasavvufi bir
alt zemin eşliğinde verilişidir bu kitap. Şahmeran’ın şimdiye kadar hiçbir
yerde anlatılmamış kimliğini oluşturan bir eserdir aynı zamanda. Olayların
öncesi, sonrası ve nedenlerini veren, efsanenin boşluklarını dolduran bir
hikayesi vardır. Bu kitabı okurken önce şunu bilmek gerekir; Efsaneler
anlatıldıkları yere, zamana ve kültüre göre değişiklik gösterir ve her
defasında yeniden yorumlanır. Efsanenin Adı Şahmeran da bir efsanenin yeniden
yorumlanmasıdır. Günümüz inancını, kültürünü ve dinini yansıtmak bu açıdan gerekli
ve kaçınılmaz olmuştur. Adem ile Havva’dan, Harut ile Marut’a, Nuh Tufanı’na ve
daha birçok dini öyküye değinen bu kitap, efsanenin ana çatısını korumuş ancak
şimdiye kadar anlatıla gelmiş boşluklarını da hayal gücü ile tamamlamayı
bilmiştir.
KISA SORULAR
1- En sevdiğiniz yazar ve kitabı?
1- En sevdiğiniz yazar ve kitabı?
En
sevdiğim yazar diye bir tanım yok bende. Tutkuyla bağlı olduğum “yazarlar” var.
Ama klasikleri sayıp dökmek, zaten tanınmış yazarları yeniden dillendirmek
yersiz bana göre. Bunun yerine size günümüzün parlayan yeni bir cevherini
önerebilirim; bu söyleşiyi okuyanlar Rafet Elçi’yi de mutlaka okusunlar.
2- Keşke yazsaydım dediğiniz kitap hangisi?
Henüz
yazmadığım kitap…
3 - En son okuduğunuz kitap?
Deli
Gücük. Zifirname.
4 - Hayat felsefenizi anlattığını düşündüğünüz var mı? Varsa hangisi?
Diriliş
Neslinin Amentüsü.
5 - Asla yapmam dediğiniz şey?
Savaş
başlatmak.
6- Kendinizi bir kelime ile tarif eder misiniz?
Tek bir
kelimeye sığamadığım için roman yazıyorum
Son
olarak okurlarınıza neler söylemek istersiniz?
Merak
etmeyin. Her gün daha iyi yazmak için çalışıyorum.
Hiç yorum yok: